Sürgün Ahıska Türkleri

  • Yıl 1944 Sovyetler birliğinde, Stalin zulmü devam etmektedir. Karadeniz ile Hazar denizinin arasında Türkiye Cumhuriyetinin Kars vilayeti ile komşu, hemen kuzeyinde bulunan şirin bir yurt parçası, Ahıska.

     

    Bu bölgedeki toplam 200 köyde 90 bin civarında Türk yaşıyor. Osmanlının çöküşünden sonra çizilen sınırların hemen bir adım dışında kalmıştır. Ahıskalılar çalışkan, candan ve akıllı insanlar. Stalin için en kötü olanı ise Ahıskalıların milliyet duygularından, örf ve adetlerinden hiç taviz vermeyen insanlar olması. Öyle ki, Sovyetler birliğinde yeniden düzenlenen kimlik kartlarının milliyet bölümüne Türk kelimesinin yazılmasında ısrar eden tek topluluk onlar.

     

    Yönetim tarafından "Milliyeti" sütununa "Azeri" veya "Gürcü" yazılan kimlikleri kabul etmiyorlar, bir kabul etseler önlerinde bir sürü kapılar açılacak, işleri de olacak aşları da. Ama "özünü inkar etmiş kişiye başka şey gerekmez" diyorlar. Nitekim Milliyeti bölümünde Türk yazan kimliği alıyorlarda sonunda. Bir çok Ahıskalı başlarından geçenleri anlatırken milliyeti bölümünde Türk yazan kimliklerini büyük bir iftiharla çıkartıp gösteriyorlar.

     

    Hemen yanıbaşımızda yaşayan özüne ve milli değerlerine bağlı böyle bir topluluk Stalin'i rahatsız ediyor ve Stalin soğuk bir sonbahar gününde kararını veriyor. 1944 Yılının 14 Ekim günü gece yarısından sonra Ahıska'nın 200 köyünde yaşayan toplam 90 bin insan aynı dakikalarda kapılarını tekmeleyen Rus askerleri tarafından yataklarından kaldırılarak birkaç saat içerisinde hayvan taşınmasına ait vagonlara doldurulup gün ışımadan yola çıkartılıyorlar. Evlerinden zorla çıkarılan bu insanlara özel bir uygulama ve birkaç günlük olağanüstü bir tedbir, bu uygulamanın sonucunda evlerine geri dönecekleri belirtiliyor.

     

    Soğuk hava ve elverişsiz koşullarda yapılan yolculuk esnasında ölümler başlıyor. Rus askerleri her ölüm sonrası kapıyı açıp cesedi dışarı atarak katarın yoluna devam etmesini sağlıyor. Belirli bir zaman sürecinde yolculuğun bitmesi için emir alanlar cesetlerin hiç olmazsa dini kurallar ve geleneklere göre defnedilmesine izin vermiyorlar.

     

    Katarın her uğradığı yerde birkaç vagon çözülüyor, ana lokomotife bağlı diğer vagonlar yoluna devam ediyor. Parçalanan katar değil aslında yürekler ve aile bağlarıdır. Ana vagonda "ana"giderken evlat çözülen vagonda kalıyor. Çözülen vagonlar ile bir toplumun bağları da çözülmüş oluyor.

     

    Bir kısmı Kırgızistan'a indirilen Ahıska Türkleri, burada zorla Kırgızların evlerinde bir odaları boşaltılarak yerleştiriliyor. Kolay değil ev üstüne ev gelmesi. Her ne kadar Türk olsalar bile dilleri farklı, lehçeleri farklı, adetleri farklı, yapacakları işleri, aşları yok. Yanlarında bırakın eşyayı, üstlerine giyecekleri elbiseleri bile yok.

     

    Herşeye rağmen teşkilatçı ruha sahip olan Ahıskalılar gittikleri her yerde büyük şehirlerin kenarlarına mahalleler kuruyorlar. Burada topluca adetlerini ve törelerini yaşatıyorlar. Bu durumdan rahatsız olan yönetim onları bu sefer de mahallelerinden dışarı çıkmalarına izin vermiyor şehirlere sokmuyorlar. 1945 Yılı baharına kadar 30-35 bin Türk'ün öldüğü tahmin ediliyor.

     

    Ahıskalılar, 1953 yılında Stalin'in ölümünden sonra başlayan Kruşçev iktidarıyla birlikte biraz nefes almaya başlıyorlar. Kruşçev, Ahıskalıların sürgün olayına da değindiği 4 Haziran 1956 tarihli nutkunda "Bu sürgün hiçbir askeri gerekçe olmadığını ve Türklere yönetilen 2. Dünya savaşında Almanlarla işbirliği suçlamasının, Stalinvari bir yalan olduğunu" ifade ediyor.

     

    Gorbaçov zamanında "Literaturya" gazetesinde yayınlanan bir yazıda ise sürgün edilen Türklerden onbinlercesinin hayvan katarlarındaki kötü şartlar ve çalışma kamplarındaki kırbaçlar altında hayatını kaybettiği hayvan vagonlarına doldurularak Sibirya'ya, Urallara, Türkistan'a gönderilen Türklerin buralardaki cebir, iş kamplarında köle işçi olarak çalıştırıldığı belirtiliyor.

     

    Kruşçev iktidarı dönemine rastlayan 1957 yılında Ahıskalılar dışında kalan, Karaçay, Kalmuk, Çeçen ve Kabartay gibi diğer kafkas Türk boylarının eski yurtlarına dönmeleri serbest bırakılıyor. Fakat Ahıskalıların yurdu, Gürcistan topraklarına katılmış olduğu için Ahıskalıların yurtlarına dönmelerine izin verilmiyor.

     

    Geçtiğimiz yıllarda sınırımızı geçmek için bekleyen Ahıska Türkleri ülkemize de kabül edilmediler. Sınırımızda kadın çoluk çocuk günlerce iltica talebinde bulundular ancak 500 bin peşmergeyi, 350 bin Bulgaristan göçmenini kabul eden devlet yetkilileri Ahıskalıları malesef kabul etmediler.

     

    Çok önemli bir not: Diğer tüm Türk boyları Kazak, Kırgız, Özbek, Uygur gibi adlarla anılır ve çağrılırlar, sadece Ahıskalılar "Türk" adıyla çağrılırlar.

     

    Necmettin K.'nin 13 Nisan 2006 tarihinde yazmış olduğu bir makale.
    Makaleyi bize gönderen Muhammet İZZETOĞLU'na teşekkür ediyoruz.

Köşe Yazısı

Ahıska ve Ahıska Türkleri ile ilgili siz de makale yazın, yayınlayalım.
Yeni Makale Yaz